“Hem her şeyi bir bıçak gibi delip geçiyor, hem de dışarda kalıp bakıyordu.”
“Arabaları gözlerken hep böyle onulmaz bir duygu, sanki çok uzaklardaymış, denizin ortasında yapayalnızmış gibi bir duygu kaplardı yüreğini; bir gün bile yaşamak çok, çok tehlikeliydi onca, hep böyle düşünmüştü.”
“Değil mi ki lanetlenmiş bir soyuz ve batan bir gemiye zincirlenmişiz, demek bütün olanlar kötü bir şakadır; öyleyse biz de hiç değilse kendi payımıza düşeni yapalım, öbür tutsakların acısını hafifletelim, hücremizi çiçeklerle, minderlerle döşeyelim, elimizden geldiğince dürüst olalım. Bu alçak Tanrılar hep kendi bildiklerini okuyamayacaklardır - ah o fırsatını buldukça incitmekten, kırmaktan, bozmaktan kaçınmayan Tanrılar ancak bir leydi gibi davrandığınız zaman bozguna uğruyorlardı.”
“Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı... Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.”
“...gece yarısı bütün sınırlar silinince toprak nasıl şeklini alır, tıpkı Romalıların ilk gördükleri gibi, ilk ayak bastıklarında, bulutlu, tepelerin adları yok; ırmaklar kestiremedikleri yerlere doğru kıvrılıyor- işte öyleydi yalnızlığı.”
“Bir hayalete karşı mücadeleye başlamak zorunda olduğumu keşfettim. Bu hayalet bir kadındı, onu daha iyi tanıdıkça "evin meleği" şiirindeki kahramanın adını verdim ona. Evin hayaleti korkunç tatlıydı. Olağanüstü alımlıydı. Genellikle hiç bencil değildi. Aile yaşamının zorlu sanatında mükemmeldi. Tavuk varsa kanadı o alırdı. Esiyorsa cereyanda o otururdu. Kısacası, öyle yaratılmıştı ki, hiçbir zaman kendi düşünceleri ya da istekleri olamazdı, tersine başkalarının düşünce ve isteklerine uymayı yeğlerdi o. Ve hepsinden öte -buna değinmeme gerek bile yok belki- arıydı. Yazmaya başladığımda daha ilk sözcüklerde onunla karşılaşıyordum. Kanatlarının gölgesi kağıdımın üzerine düşüyor, odamda eteklerinin hışırtısını duyuyordum... Arkamdan usulca yaklaşıyor ve fısıldıyordu... Sevimli ol, daha alımlı ol, kandır, cinsinin hilelerini kullan. Senin de kendine ait bir beynin olduğunu kimsenin anlamasına izin verme. Ve hepsinden önce: saf ol. Ve kalemimi yönlendirmeye çalışıyordu. Şimdi, haneme kazanç olarak geçirdiğim bir eylemi anımsıyorum... Arkama döndüm ve gırtlağına sarıldım. Onu öldürmek için elimden geleni yaptım. Eğer bu yüzden bir gün hesap vermem gerekirse, bunu kendimi korumak için yaptım, nefsi müdaafaydı. Eğer ben onu öldürmemiş olsaydım o beni öldürecekti.”