“Övgüler yerindeydi de, yerinde olmayan sinirlerimdi.”
“Bir diş çektirdikten sonra bile yerinde ağızdan daha büyük bir boşluk kaldığı zannedildiği halde, ayrılan bir bacağın yerinde kalan uçurumun baş dönmesine nasıl alışılır?”
“Adil olanin pesinden gidilmesi dogrudur, en guclunun pesinden gidilmesi ise kacinilmazdir. Gucu olmayan adalet acizdir; adaleti olmayan guc ise zalim. Gucu olmayan adalete mutlaka bir karsi cikan olur, cunku kotu insanlar her zaman vardir. Adaleti olmayan guc ise tohmet altinda kalir. Demek ki adalet ile gucu bir araya getirmek gerek; bunu yapabilmek icin de adil olanin guclu, guclu olanin ise adil olmasi gerekir. Adalet tartismaya aciktir. Guc ise ilk bakista tartisilmaz bir bicimde anlasilir. Bu nedenle gucu adalete veremedik, cunku guc, adalete karsi cikip kendisinin adil oldugunu soylemisti. Hakli olanin guclu kilamadigimiz icin de guclu olani hakli kildik.”
“Kim olursak olalım, dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşayalım, ta derinlerde bir yerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Sanki temel bir şeyimizi kaybetmişiz de geri alamamaktan korkuyoruz. Neyin eksik olduğunu bilenimizde hakikaten çok az.”
“Aslında, gerçekten ciddi olan sorular bir çocuğun bile dile getirebileceği sorulardır.Yalnızca en çocuksu sorular gerçekten ciddi olan sorulardır.Cevapları olmayan sorulardır bunlar.Cevabı olmayan soru aşılamayacak bir engeldir.Başka bir deyişle insani olasılıkların sınırlarını belirleyen ,insan varoluşunun sınırlarını saptayan cevabı olmayan sorulardır.”
“Peki, kendisinden her şeyi niçin almışlardı? Birçok yerlerde birçok adamların konuşmalarına kulak vermiş, onlardan daha az akıllı olmadığına kanaat getirmişti. Kuvveti de yerindeydi; şu halde sırf bir tesadüf onu böyle, ötekileri öyle yapmıştı ha? O zaman birdenbire farkına vardı ki, kendisini ve arkadaşlarını, hatta bütün kendisine benzeyenleri bir hareketten, bir kabarıştan meneden bu “tesadüfe inanma” dır. Çünkü öyle anlar olur ki, insan, çok cüretli denebilecek şeylere bile kalkar, hiç akranı olmayanlara bile hücum eder; fakat hücum edeceği şeyin yalnız bir fikir, görünmez bir kuvvet, bir “tesadüf” olması, onu yerinde oturtmaya mecbur eder… Halbuki, mademki eninde sonunda hep birdi ve hiçbir zaman şimdi olduklarından daha fena olmaları mümkün değildi, niçin “tesadüf” e de hücum etmekten çekinmeliydi?”