“Sahte pasaporttan başlayıp, kırmızı pasaporta devam eden bu maceranın en acıklı ve gülünç yanı nedir biliyor musunuz? Bunların hepsi aynı insana verildi. Ben o zaman da bendim,şimdi de benim. Birleşmiş Milletler'in her yerde denetlenen, insanı kuşkulu duruma sokan soluk mavi pasaportunu alan da aynı kişi, en üst düzey pasaportunu alan da.O zaman,aynı kişiye niçin farklı farklı statüler,farklı muameleler uygulanıyor.O zaman niçin sahte pasaport bulmak zorunda kalıyordum da sonradan bu devlet bana kırmızı pasaport veriyor?”
“Dinle Mordaç, biraz da ben konuşayım şimdi."Mordaç acı acı baktı. "Ne konuşacaksın Miç? Ben sana yalan bir şey söylemedim.""Sana yalan söyledin demiyorum. Benim bir uşak olmadığımı sen de benim kadar bilirsin. Selmanoviç bana hiçbir zaman emir vermez. Yapılacak bir iş oldu mu her zaman rica eder. Benim haberim olmadan da bu çiftlikten kuş bile uçuramaz.""Bunların hiçbiri insanı uşaklıktan kurtaramaz.""Kaymakam olsaydım ne olacaktı? O zaman da valinin uşağı olacaktım. Üstelik maaşım yetmeyince de halkı soymaya kalkacaktım. Ne olacaktı sonra? Bir gün çarşı ortasında bundan önceki Kaymakam Kaleperoviç gibi bir Hırvat'ın kurşunuyla can verecektim.""Ya da Belgrad Meydanı'na heykelin dikilecekti!""Gelip geçerken herkes tükürsün diye mi?""Hayır, ayaklarını öpsün diye!""İstemem, halkın sevgisine hiçbir zaman güven olmaz. Bugün ayağını öper, yarın da aynı ayağına ip bağlayıp seni ağaca asar. Eğer öyle olmasaydı politikacılara dünyada iş kalmazdı. Dünyanın en nankör sevgisi kadınınkinden sonra halkınkidir.""Her zaman değil Miç!""Her zaman. Halk bir tırtıl gibidir. Yumuşaktır ama insanı kemirir.”
“Her farklı evde, aynı şeyler konuşulur, aynı yalanlar söylenir, aynı hayaller kurulur!”
“Bu kasabada sadece bir tane trafik lambası olduğunun farkındasın, değil mi?" Şimdi sanki nasıl bu kadar ahmak olduğumu sorguluyormuşçasına her iki kaşını da kaldırdı ve ben o zaman gözlerinde ki pırıltının anlamını çözdüm. aşağılarcasına gülüyordu bana.Bir an için tek yapabildiğim ona bakmak oldu. Muhtemelen, gerçek hayatta gördüğüm en seksi erkekti ve tam bir öküzdü”
“Ah ! Acaba güneş batmadan öleceğim doğru mu? Gerçekten mi? Bu ben miyim? Dışarıdan kulağıma gelen bu çığlıklar, rıhtımda koşuşan şu sevinçli insan kalabalığı, kışlalarında hazırlanan şu jandarmalar, şu siyah giysili rahip, şu kırmızı elbise giymiş adam, bütün bunların hepsi benim için hazırlanıyor! Ölecek olan benim için ! Şu anda burada duran, yaşayan, hareket eden, nefes alıp veren, bütün masalara benzeyen bu masanın önünde oturan ve şu anda başka bir yerde olabilecek ben; dokunan ben, hisseden ben, buruşuk giysili ben!”
“Ben de hepinizden farklı bir solucandım, kim bilir? Şimdi yarısı ezilmiş, yerde yattığı için belli olmuyor.”