“... Türk erkeklerinin bir numaralı özelliği sinirlenince hız yapmalarıdır. Bu yüzden hiçbirisiyle direksiyon başındayken tartışmayacaksın. Her yıl yedi bin kişinin öldüğü kazalarda, aile kavgalarının çok önemli yer tuttuğunu düşünürüm hep. Kadın söylenir adam gaza basar, kadın biraz daha söylenir adam biraz daha gaza basar ve aile yarı bilinçli bir intihara sürüklenir. Olan, arka koltukta oturan ve trafikteki diğer araçlara el sallayan, her şeyden habersiz masum çocuklara olur.”
“Yarım saat süren sorgu bitti."Kusura bakmazsanız,bir şey sorabilir miyim?" dedim. Biraz hayret etti ama "buyurun!" dedi."evim basıldı,kitaplarım didiklendi ve neyle suçlandğım bile belirtilmeden bir aydır sıkıyönetim koğuşunda yatıyorum" dedim. "ne ailemi görebiliyorum ne de haber alabiliyorum onlardan.bu kadar hakaret ve eziyet sonunda,suçumun ne oldugunu ogrenebılecegım umuduyla sızın karsınıza cıkıyorum.sız bana,yıllar öncesınde kalmıs bazı aıle zıyaretlerını soruyorsunuz.yemek davetlerı,piknıkler ve caylı pastalı zıyaretler.ben buna bir anlam vermekte gucluk cekıyorum"bassavcı sıkıntıyla kıpırdandı koltugunda.ne dıyecegını bılemez gıbıydı.bır sessızlık oldu.ben bu durumdan cesaret alarak,biraz daha konustum."boyle raporlar gecınce hersey sucmus gıbı duruyor" dedım. " özür dılerım ama sızın dun aksam dostlarınızla yaptıgınız bır gorusme bıle,muhurlu kagıda gecınce gızlı bır bulusma havası tasıyabılır"bunun uzerıne ılhan bey hıc beklemedıgım bır sey yaptı ve elını klasore hızla vurarak,"allah belasını versın bu adamların" dedi. "olur olmaz dosyaları onumuze getırıyorlarçhepsı yalan dolan bunların"bassavcı acıkca mıt'ı sucluyordu”
“Ölümün kıyısı, ölümün kendisinden daha feci bir şeydir, bunu yaşayarak öğrendim. Bağlanmalar yüzünden aklını kaçırmanın kıyısında dolaşmıştım uzun süre. İçime karanlık yerleşmişti; bir türlü söküp atamadığım, kusamadığım, çıkaramadığım bir koyu karanlık.”
“Öykü, öykünmek kokar, yeteri kadar sıcak ve yerli değil. Hikaye ise, "Dinle neyden kim hikayet etmede" dizesinde görüldüğü gibi şiirsel ve köklü, bize ait.”
“Fakat eve gittim. Şehrin bir ucundan öbür ucuna.Kenar mahalleler. Birbirine ufunetli adaleler gibi geçmiş, yaslanmış tahta evler. Her yağmurda, her küçük fırtınada sancılanan ve biraz daha eğrilip büğrülen bu evlerin önünden her geçişimde, çoğunun ayrı ayrı maceralarını takip ederdim. Kiminin kaplamaları biraz daha kararmıştır, kiminin şahnişini biraz daha yumrulmuştur, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz daha çömelmiştir; ve hepsi hastadır, onları seviyorum; çünkü onlarda kendimi buluyorum; ve hepsi iki üç senede bir ameliyat olmadıkça yaşayamazlar, onları çok seviyorum; ve hepsi, rüzgârdan sancılandıkça ne kadar inilderler ve içlerinde ne aziz şeyler saklarlar, onları çok... çok seviyorum.”
“Sahte pasaporttan başlayıp, kırmızı pasaporta devam eden bu maceranın en acıklı ve gülünç yanı nedir biliyor musunuz? Bunların hepsi aynı insana verildi. Ben o zaman da bendim,şimdi de benim. Birleşmiş Milletler'in her yerde denetlenen, insanı kuşkulu duruma sokan soluk mavi pasaportunu alan da aynı kişi, en üst düzey pasaportunu alan da.O zaman,aynı kişiye niçin farklı farklı statüler,farklı muameleler uygulanıyor.O zaman niçin sahte pasaport bulmak zorunda kalıyordum da sonradan bu devlet bana kırmızı pasaport veriyor?”
“Siz yapan değil, olan bir insana benziyorsunuz. Ve inanın, bu çok önemli bir niteliktir.”