“Herkes hayatının bir devrinde şu veya bu şekilde talihinin şuuruna erer. Babam, ve hepimiz, onunla en zalim şekilde karşılaşmıştık. Babam bunu o kadar iyi biliyordu ki, bütün bu olan biten şeylerde kendi sabırsızlığının, kendi ihtiyatsızlığının payını bile düşünmeye lüzum görmüyordu. Garip bir sükunete kavuşmuştu. Kendi köşesinde sessiz sedasız oturan bir adam olmuştu. Yalnız ara sıra, bilmem niçin sofanın duvarına astığı ve bir daha oradan kaldırılmasına razı olmadığı saat rakkasına bakar ve sonra acayip ve mazlum bir gülüşle gülümseyerek yerinden fırlardı.”
“O kadar az yaşadım ki sanki hiç ölmeyecekmişim gibi düşünme eğilimindeyim; insan hayatının bu kadarcık bir şeye indirgenmesi gerçek olamazmış gibi geliyor bana; elinizde olmadan, er ya da geç bir şey olacak diye hayal ediyorsunuz. Büyük hata. Bir hayat pekâlâ da boş ve kısa olabilir. Günler ne bir iz ne bir anı bırakmadan sefil bir şekilde akıp gider; ve sonra bir anda duruverir.”
“Kendi varoluşun için mücadele et ve bunu yaparken başkalarına adaletli ol! Bu evrende başka da bir işin yok!”
“Açık konuşalım: Her rejim, hatta en otoriter olan bile değişken bir denge durumunda ayakta kalabilir, bu nedenle kendi baskı donanımının varlığını sürekli olarak haklı göstermesi gerekir ve baskı uygulayacak bir şeylere gereksinme duyar.”
“ Mutlu kişi hayatın getirdiklerine göre bir mutlu bir mutsuz olan kişi değil, yaşam boyu erdemli davranan talihin cilvelerine onurlu bir şekilde katlanan ve elindekileriyle en iyi şekilde davranan kişidir.”
“Tanrı zar atmaz. O kainat ile kendi tasarladığı, tarifi imkansız bir oyunu oynar. Diğer oyuncuların (Herkes) gözünden bakıldığında bu, karanlık bir odada, kuralları söylemeyen ve sürekli gülümseyen bir kart dağıtıcısının dağıttığı boş kartlarla oynanan, sonsuz risklere girilen, anlaşılması imkansız ve ne olduğu bilinmeyen bir poker oyununa benzer...”